Öğrenmek Üzerine



Dünyaya geldiğimiz andan beri bir öğrenme içindeyiz farkında olalım ya da olmayalım… İnsan bulunduğu koşullara uyum sağlayabilen inanılmaz bir varlık... Kutuplarda doğsa oraya uyum sağlar, Amazon’da doğsa oraya uyum sağlar. İstanbul’da doğsa oraya uyum sağlar.

Uyum sağlamak için de öğreniriz. Öğrenme adına yazılmış bir çok teori söz konusu elbet. Pratik olarak baktığımızda bizler beş duyu organımızı kullanarak öğreniriz; görerek, duyarak, koklayarak, tat alarak ve dokunarak… Ya da bunların aracılığıyla yaşayarak, deneyimleyerek.

Bu süreçte de  iletişim kurarız. Neden? İhtiyaçlarımızı karşılamak ya da başkalarının ihtiyacını karşılamak için… Nasıl yaparız bunu? Dışımızdaki dünyayı algılayarak ve içimizdeki dünyayı dışarıya aktararak. Algılama ve aktarma da bir fabrika gibi çalışır. Fabrikaya ne girerse o çıkar. Bizler neyi algılarsak onu aktarırız.

Bir çocuk dünyaya geldiği ülke neresiyse o ülkenin dilini konuşur. Biz neden Türkçe konuşuyoruz? Türkçe algıladığımız için. Beş duyumuz ile Türkçe algıladığımız için. Eğer Çince algılasaydık, Çince konuşurduk. Annenin Türk, babanın İtalyan olduğu bir ailede, anne ve baba sürekli kendi dillerini konuşarak iletişim kurduğunda çocuk bir süre sonra her iki öğrenerek büyüyebilir.

Öğrenme bir süreçtir. Yeni bir şeye başladığımızda çok yavaş ilerler ve zor görünür, ancak sonrasında öğrendiğimiz şeyi uygulayarak pekiştirir ve kendi doğamızın bir parçası haline getiririz.

Neyi algılarsak onu aktarırız…

O zaman tersinden bakalım. Neyi aktarmak istiyorsak da onu algılamamız gerekir, öyle değil mi? Eğer İngilizce aktarmak istiyorsak o zaman İngilizce algılamamız gerekir. Dil öğreniminde mesela “Dinleme” ve “Okuma” algılamak içindir, “Konuşma” ve “Yazma” ise aktarma için konuşmuş derslerdir. Konuşmak için öncelikle dinlemek, yazmak için de okumak gerekir. Mantıklı değil mi?

İnsanın ilgisi neredeyse de algısı oradadır. Merak neredeyse de ilgi oradadır. Önce merak ederiz, sonra onunla ilgileniriz ve algımızı ona veririz. Algımızı bir şeye vermek demek, ilgimizi bir şeye vermek demek enerjimizi ona vermek demektir. Algıladığımız şeyi iç dünyamıza alırız çünkü.  Ve bir süre sonra da onu aktarmaya başlarız.

Günümüzde bizim algımızdan beslenmek isteyen birçok uyaran var. Çoğu da bizi tüketime yönlendiren uyaranlar… Reklamları algılarsak, bir süre sonra reklamı yapılan ürünü alırken buluruz kendimizi. Bu kadar basit :)

Madem öyle, merak ettiğimiz şeylere bakalım, ilgimizi çeken şeylere, algımızı alan şeylere… öğrenmemiz orada olacaktır. Öğrenmemizin kalitesi de merak ettiğimiz şeylerin kalitesindedir. O zaman soralım kendimize “Ben neyi merak ediyorum?”

Serpil Ata
21 Nisan 2016

 

Yorumlar