Oyun Oynama İhtiyacı

“Oyun”etkinlikleri ve aktivitelerin, kişinin yaratıcılığını, problem çözmesini, sosyal olmasını ve strese karşı dayanıklılığını güçlendirdiği yapılan birçok araştırmayla ortaya konuluyor.

Dünya genelinde yapılan araştırmalara göre, 1997 ve 1981 yıllarında bir kıyaslama yapılmış ve ortalamada yaklaşık oyunun %25 oranında düştüğü belirlenmiş.

Günümüzde ise cep telefonu, bilgisayar ve tablet PC’lerdeki oynanan oyunları saymazsak, geriye ne kadar ‘oyun’ zamanı kalıyor?

Gerçek anlamdaki “oyun”, anasınıfının veya kreşin çocuklara program gereği oynattığı kurallı oyunların birçoğunu da içermiyor. Çocuklarımız büyüyüp okula gittiğinde ise kurslar, etütler, dershaneler, özel dersler derken oyun için gereken zaman daha da azalıyor.

Ancak Brown’a göre hiçbir zaman geç kalınmış sayılmaz: “Bir yetişkin bile ‘oyun’ oynayarak zihinsel ve fiziksel olarak kendini geliştirebilir."

ÖZGÜRCE OYNAMAK
Çocukların birçoğu futbol, basketbol, yüzme gibi sporlar yapıyorlar, Monopoly, Kızma Birader, Sos gibi oyunlar oynuyorlar. Bu tip oyunların en temel özelliklerinden biri ‘fazlaca kurallı’ olmaları.

Serbest oyunda ise bu kurallar ya yoktur ya da azdır, bu sebeple yaratıcılılığı geliştirmeye, zihni çalıştırmaya katkısı biraz daha fazla olur. Çocuklar veya yetişkinler hayal güçlerini kullanır, yeni karakterler, roller ve hatta aktiviteler oluştururlar. Oyunun temeli eğlenceli olduğu için sıkıştıkları yerde kolay kolay vazgeçmezler.

Yapılan bir incelemede ise “oyun oynamanın”, duygusal reaksiyonlar ve sosyal öğrenme ile ilgili olan beyin bölgelerinde nöronların artmasını sağladığı gözlenmiş. Washington Üniversitesi Nörobilimcisi Jaak Danksepp’e göre serbest oyun oynamak beynin daha ‘sosyal’ olması için majör etkenlerden biri; bunun temelinde ise oyun oynarken salgılanan BDNF proteini… Bu protein nöron artışını tetikliyor.

Oyun oynamanın diğer bir özelliği; insanı rahatlaması ve gevşetmesi. Okula veya kreşe yeni başlayan çocukları hatırlayalım.. Anne ve babalarından ayrılmak istemezler. 1984’de Çocuk Psikolojisi ve Psikiyatrisi dergisinde yayınlanan araştırmada okula ilk defa giden 3-4 yaş arası 74 çocuk ile çalışılmış. Bu grup rastgele ikiye ayrılmış. İlk grupta çocuklar oyuncak dolu bir odaya, ikinci grup ise öğretmenin masal anlattığı bir odaya konmuş. 15 dakika sonra çocukların stres seviyeleri ölçülmüş. İlk gruptaki stress oranındaki azalma, ikinci gruba göre yaklaşık iki kat daha fazla çıkmış.

Bu örnekte de görüyoruz ki, tek başına oynayanların, gruplaşarak oynayanlardan daha da fazla sakinleşmiş. Uzmanlar bunun sebebini, yalnız oynarken başkalarına bağlı kalmadan veya etkilenmeden daha fazla ‘hayal gücü’ kullanmalarına bağlamaktalar.

Her anne ve babanın kendi çocuğu için en iyisini yapmaya çalışması en doğal şeydir. Bu “en iyisini yapma” içinde de mutlaka onlara oyun oynamaları için serbest bir alan veriyor olmaları gerekiyor.. Serbest oyun ve uygun etkinlikler oldukça önemlidir.

Yukarıda anlatılanlar aslında yetişkinler içinde geçerli. Yetişkinlerin de oyun oynama ihtiyacı vardır. Peki, yetişkinler ne yapmalı?
1- Zaman kısıtlaması ve hedef beklentisi olmayan, hareketli oyunlar oynayın.
2- Amaç olmadan ellerinizle yapacağınız bir aktiviteye katılın, eğlenceli olsun.
3- Hedefiniz olmadan sosyal etkinlerde diğer insanlarla iletişim kurun.

Tüm bunları uygularken yapmanız gereken çok basit:
Çocukluğunuzu hatırlamak!

Neler yapardınız?
Nasıl oynardınız?
Nelerden keyif alırdınız?
Sık sık çocuklarla vakit geçirin.

Oyun oynadıkça hemen hemen aynı zamanda daha çok iş üretmeye başlayacaksınız.
Oyundan elde edeceğiniz mutluluk ve enerji, ayırdığınız vakti fazlasıyla size geri kazandıracaktır.

Yorumlar

  1. Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. Çok yardımcı oldunuz. Bilgiler ve paylaşım için tekrardan çok teşekkürler... :)

    YanıtlaSil
  2. Miraç Öztürk31 Ağustos 2015 12:58

    İlginiz için teşekkür ederiz :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder